• Haberler
  • Siyaset
  • Cumhurbaşkanı Erdoğan'dan Özgür Özel'e Suriye Tepkisi: 'Neymiş kırmızı kart gösterecekmiş'

Cumhurbaşkanı Erdoğan'dan Özgür Özel'e Suriye Tepkisi: 'Neymiş kırmızı kart gösterecekmiş'

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan AK Parti grup toplantısında Özgür Özel'e tepki olarak 'Neymiş kırmızı kart gösterecekmiş. Sen o işlerden anlamazsın. Siz adresini bilmezken biz Suriye'deydik.' dedi.

Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın konuşmasından öne çıkanlar:

1 Ocak tarihi itibarıyla aynı zamanda mübarek üç aylarla da müşerref olduk. Mübarek üç aylarınızı da gönülden tebrik ediyor; Rabbim bizleri sağlık, huzur ve afiyet içerisinde sevdiklerimizle birlikte Ramazan’ı Şerife kavuştursun, diyorum.

2025 yılının ilk iki haftasında hepimizi mütesssir eden iki acı haber aldık. Türk halk ve arabesk müziğinin duayen ismi, şarkılarıyla gönül tellerimizi titreten Ferdi Tayfur’un vefatı, sadece sanat camiamızı ve sevenlerini değil, milletçe hepimizi derinden üzmüştür. Anadolu’nun bağrı yanık gençlerinin duygularına tercüman olan Merhum Ferdi Tayfur; kalbi ülkesi ve milleti için çarpan bir sanatçımızdı, çok kıymetli bir söz ustasıydı. Kendisini bir kez daha rahmetle ve şükranla yad ediyor; ailesine, sevenlerine ve hayranlarına başsağlığı diliyorum.

İkinci büyük kaybımız; Anayasa ve Adalet Komisyonu Başkanımız, Amasya ve Ankara Milletvekilimiz Ahmet İyimaya’dır. Kendisi; beyefendi kişiliği, engin hukuk birikimi, kitaba, okumaya, araştırmaya merakı ve kendine has üslubuyla, Meclis çatısı altında ülkemize uzun yıllar hizmet etmiş müstesna bir isimdi. Ahmet İyimaya kardeşimizi de burada rahmetle anıyor; Rabbim merhametiyle muamele eylesin diyor; grubumuzla birlikte ailesine ve dostlarına tekrar sabrı cemil niyaz ediyorum.

“AK Parti üye sayısıyla Türkiye'nin en büyük ailesidir”

Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığımız, her yıl ocak ayının ilk haftasında siyasi partilere dair en güncel verileri yayımlıyor. Buna göre; Türkiye’de faaliyet gösteren 168 siyasi parti arasında AK Partimiz; 11 milyon 135 bin 306 üye sayısıyla zirvedeki yerini koruyor. Bizden sonra ikinci sırada yer alan anamuhalefet partisine attığımız fark 9,5 milyon üyedir. AK Parti Gençlik Kollarının 1 milyon civarındaki üye sayısı, birçok siyasi partinin toplam üye sayısından dahi fazladır. Birleşmiş Milletlere kayıtlı 109 ülkenin ve Avrupa’daki 35 ülkenin nüfusundan daha çok mensubu olan devasa bir aileden bahsediyoruz. “AK Parti olarak üye sayısı itibarıyla Türkiye’nin en büyük ailesiyiz” derken hamaset yapmıyor, işte bu gerçekleri dillendiriyoruz. Böyle bir ailenin ferdi, böyle bir hareketin neferi, böyle bir siyasi partinin lideri olmakla iftihar ediyorum; Rabbime de sonsuz hamdediyorum. Biz, kuruluş aşamasından itibaren milletiyle birlikte yol yürüyen bir partiyiz. Partimizin çeyrek asra yaklaşan siyasi mücadelesinde milletin rotasından hiç ayrılmadık; milletin hedef, amaç ve kadim değerlerinden asla kopmadık.

“27 Ocak’ta Ankara’da Gençlik Kollarımızın 7’nci Olağan Kongresini yapacağız”

12 Ekim’de başlattığımız 8’inci Olağan Kongre sürecimizi, bunun en önemli zemini olarak görüyoruz. Şimdiye kadar 955 ilçe kongremizi tamamladık, kalan 15 ilçe kongremizi de önümüzdeki günlerde neticelendireceğiz. 81 il kongremizden 56 tanesini hamdolsun yüksek bir coşkuyla ve demokrasi şöleni havasında gerçekleştirdik. Bu haftaki il kongrelerimizle birlikte sayı 63’e çıkacak. Gençlik Kollarımız 65 ilde, Kadın Kollarımız 23 ilde kongrelerini tamamladı.
27 Ocak’ta, Ankara’da “Gençliğinle Türkiye'ye Yön Ver” sloganıyla, yine muhteşem bir atmosferde, Gençlik Kollarımızın 7’nci Olağan Kongresini yapacağız. 5 Şubat’ta Kadın Kolları Kongremizi yaptıktan sonra Büyük Kongremiz için yoğun bir hazırlık içinde olacağız. Büyük Kongremiz, öncekiler gibi Türk siyasetine yine damga vuracak, ufuk çizecek, inşallah 2028’e giden sürecin işaret fişeği olacaktır.

‘Yaşananlara rağmen başarımız takdire şayandır’

Yılın ilk günlerinde ekonomiyle ilgili de güzel haberler aldık. İhracatta 262 milyar dolarla cumhuriyet tarihimizin rekorunu kırdık. Geçen yıla göre ihracatımız yüzde 2,5 oranında artış gösterdi. Bizi en fazla sevindiren rakamlardan biri savunma ihracatımızın 7 milyar 154 milyon dolarla tarihin en yüksek seviyesine çıkmasıydı. Burada da 2023’e kıyasla yüzde 29’luk bir artış kaydettik. Turizm istatistiklerimiz bu ay sonunda belli olacak. İnşallah turizmde de yüzümüzü güldüren bir tabloyla karşılaşacağız. İşgücü piyasamız güçlü görünümünü sürdürüyor. İşsizlik oranımız, son 19 aydır tek hanede seyrediyor. 2024 yılı Kasım ayında bir önceki aya göre 0,1 puan, 2023 yılı Kasım ayına göre 0,4 puan gerileyen işsizlik oranı yüzde 8,6 olarak gerçekleşti. Erkeklerde yüzde 6,6 ile tarihimizin en iyi seviyesini yakaladık. Son 1 yılda 986 bin kişilik istihdam oluşturduk. İstihdam sayımız 32 milyon 748 bin kişiye yükseldi. Bunlar hem sevindirici, hem de umut verici gelişmeler. Bölgemizdeki sıcak çatışmalara ve küresel piyasalardaki belirsizliklere rağmen bunları başarmamız, ayrıca takdire şayandır.

“Enflasyon düştükçe milletimizin sıkıntıları hafifleyecek”

Enflasyonla mücadeleye verdiğimiz önemi her fırsatta vurguluyoruz. En büyük baş ağrımız olan enflasyonda da düşüş başladı. Haziranda girdiğimiz dezenflasyon süreci devam ediyor. Aralık ayında yıllık enflasyon Mayıs’taki seviyesine göre 31 puandan fazla geriledi ve yüzde 44,4 olarak gerçekleşti. Mal kalemlerinde enflasyon düşüşü daha belirgin; ancak, hizmetler kısmında atalet yüksek seyrediyor. Dünyada da benzer bir durumun yaşandığını müşahede ediyoruz. Hükümet olarak bu ataleti kıracak müdahalelerde bulunacağız. Enflasyonla mücadeleyi sadece talep yönlü politikalarla değil; gıda ve konut gibi alanlarda arz yönlü tedbirlerle de destekleyeceğiz. Bir süredir üzerinde çalıştığımız sosyal konut projemiz bunlardan biri. Deprem konutları tamamlandıkça, elimiz biraz daha rahatlayacak. 2025 senesinde enflasyon hedeflerimizi tutturma konusunda umutluyuz. Enflasyon düştükçe, alım gücü de artacağı için milletimizin sıkıntıları biraz daha hafifleyecek. Bunun için biraz daha sabredecek, kararlı duruşumuzu bozmayacak ve sonuçta 85 milyon hep beraber kazanacağız.

“Türkiye, emin ve ehil kadroların yönetiminde güven içindedir”

22 yılda küresel krizler dahil, nice zorluğun üstesinden alnımızın akıyla geldik. 2008 krizinde herkes yandık-bittik havasındayken, biz “bu kriz Türkiye’yi teğet geçecek” dedik ve haklı çıktık. Sadece bununla da kalmadık. IMF’ye olan borcun ödenmesinden tek haneli enflasyon oranlarına kadar imkânsız görünen pek çok ekonomik başarıya imza attık. İnşallah aynısını ve çok daha fazlasını yine başaracağız. Milletim kalbini ferah tutsun. Ne yapıyorsak, akılla ve incelikli bir stratejiyle yapıyoruz. Günü kurtarmak için değil, geleceğimizi güvenceye almak için çalışıyoruz.
Türkiye, emin ve ehil kadroların yönetiminde güven içindedir. Türkiye, Cumhur İttifakı’nın mihmandarlığında menzile mutlaka varacaktır. İktidar ve ittifak olarak art niyetin, kötümserliğin, kin ve husumetin bizi yolumuzdan alıkoymasına, inancımızı ve azmimizi sarsmasına izin vermeyeceğiz.

“Suriye halkı 61 yıllık hasretini çektiği özgürlüğe kavuşmuştur”

2024, bölgemizde ve dünyada kritik hadiselerin yaşandığı bir yıl oldu. Komşumuz Suriye’de 61 yıllık Baas zulmünün sona ermesi, geçen seneye damgasını vuran muhteşem ve muazzam bir gelişmeydi. Suriyeli kardeşlerimiz, 13 yıl boyunca kimyasal silahlarla, varil bombalarıyla, misket bombalarıyla, işkenceyle, açlıkla halkını katleden Esed’den ve Baas rejiminden sonunda kurtulmuştur. Sadece Halep, Şam, Hama, Humus değil, tüm kesimleriyle Suriye halkı 61 yıllık istibdadın ardından hasretini çektiği özgürlüğe kavuşmuştur. Mazlumların tepesine bomba yağarken, bu çatı altında, grup toplantısında “Ne bayır kaldı, ne bucak” diyerek, Esed’in işlediği zulümleri bile kendi hükümetine ve ülkesine fatura edenlerin utancı, işte bu yüzdendir. Suriye meselesinde öyle pervasız, öyle vicdansız, öyle siyaseten ahlak dışı cümleler kurdular ki, bugün konuşmaya yüzleri dahi yok. Hırçınlaşmalarının, seviyeyi daha da düşürmelerinin sebebi, bundandır. Hatalarıyla yüzleşmek yerine, öküz altında buzağı aramaya devam ediyorlar. Samimi bir özeleştiri yapmak yerine hırçınlaşanlara, bugün bazı gerçekleri tekrar hatırlatmakta fayda görüyorum. Bizim abdestimizden şüphemiz yok ki, namazımızdan şüphemiz olsun. Susacak, saklayacak, kaçacak, zoru görünce veya işine gelmeyince topu taca atacak karakterde değiliz, hiçbir zaman da böyle bir tıynette olmadık. Hep dobra dobra konuştuk, harbi olduk, hasbi olduk, sözümüzü muhatabına çekinmeden mertçe söyledik. Bugün de yalanlarla değil, sadece ve sadece hakikatin diliyle konuşacağız.

“Kendisiyle her temasımızda Esed bize reform yapacağını söyledi, ama sözünü hiçbir zaman tutmadı”

Suriye’de ilk barışçıl gösteriler, 15 Mart 2011 tarihinde başladı. Bu gösteriler, son derece meşru gösterilerdi. Suriye halkı, yarım asırdır devam eden baskılara karşı; hak, hukuk, adalet, özgürlük, demokrasi taleplerini yüksek sesle dile getiriyordu. Bu gösterilerde, Türkiye’nin hiçbir dahli, hiçbir müdahalesi olmadı. Olaylar tamamen kendiliğinden vuku bulmuş, kendi mecrasında gelişmişti.
Hatta, olaylar başladıktan sonra, Sabık Suriye Devlet Başkanı Esed’le birkaç kez görüştüm. Gösterilerin barışçıl olduğunun altını çizdim. Taleplerin dikkate alınması gerektiğini söyledim.

Toplumun beklentisi olan reformların artık daha fazla geciktirilmeden hayata geçirilmesi gerektiğini ifade ettim. Bütün bu görüşmelerimizde, kendisiyle her temasımızda Esed bize reform yapacağını söyledi, ama sözünü hiçbir zaman tutmadı. Göstericilerin seslerine kulak vermek yerine, ordusunu devreye sokarak, olayları şiddetle, kanlı yöntemlerle bastırma yoluna gitti. Kendisiyle o süreçte de görüşmem oldu. Gösterileri şiddetle bastırmanın hem ülke genelinde, hem de İslam coğrafyasında tepkilere neden olacağını yapıcı bir dille Esed’e izah ettim. Gösterilerin önüne geçmenin tek yolunun, vaat edilen reformların yapılması olduğunu tekrar hatırlattım. Fakat Esed, olayları barışçıl yöntemlerle çözmek varken, şiddetin dozunu biraz daha artırdı, katliamlarına hız verdi. Bunun üzerine tam da bizim uyardığımız gibi, küçük çaplı, barışçıl gösteriler, kullanılan orantısız şiddet nedeniyle büyüdü, Suriye geneline yayıldı. Rusya meseleye müdahil oldu. İran meseleye müdahil oldu. PKK, DAEŞ, Şebbiha gibi terör örgütleri meseleye müdahil oldu. Sınırımızın hemen ötesinde başlayan ateş, ülkemizi de tehdit eder boyutta bir yangın dönüştü; Suriye’den ülkemize toplu hareketlilik başladı. Dahası Suriye’de, masum siviller, toplu katliam, kimyasal silah, işkence, tecavüz, zoraki göç gibi insanlık dışı muameleye maruz bırakıldı. Türkiye’nin, olaylar bu raddeye vardıktan sonra hem sınırlarını korumak, hem terör örgütlerine karşı tedbir almak, hem de mazlumlara sahip çıkmak maksadıyla gelişmelere müdahil olması kaçınılmaz hale geldi.

“Kendi devletlerini ve hükümetlerini suçladıkları kadar, Esed’e ve destekçilerine toz kondurmadılar”

Türkiye’nin, yanı başındaki bir ülkeye, tamamen haklı ve meşru gerekçelerle, özellikle de insani sebeplerle müdahil olmasından daha tabii bir şey olamaz. Türkiye’nin hasımları, dışardan Türkiye’nin çabalarını eleştirdiler. Bunların hangi niyetlerle hareket ettiklerini zaten çok iyi biliyorduk. Bizim için asıl şaşırtıcı olan, içerden bazılarının, “Türkiye'nin Suriye'de ne işi var” diyerek, meselenin ciddiyetinden uzak bir şekilde bizi haksızca eleştirmeleriydi. Amerika’nın Suriye’de ne işi var, demediler. Bölgesel aktörlerin Suriye’de ne işi var, demediler. Avrupa’nın, Batının Suriye’de ne işi var, demediler. Terör örgütlerinin, hem de Türkiye için tehdit unsuru olan bölücü terör örgütünün Suriye’de ne işi var, demediler. Sadece Türkiye’yi eleştirdiler, sadece şahsımızı ve hükümetimizi hedef tahtasına koydular. 13 yıl boyunca, bir kez olsun ülkelerinin yanında, Türkiye’nin yanında, mazlumun, mağdurun, Suriyeli muhacirlerin tarafında yer almadılar.
Suriye’de bir milyon insan hayatını kaybederken ses çıkarmadılar. 12 milyon insan, ölüm, işkence, hapis, tecavüz korkusuyla evlerini, yurtlarını terk ederken seslerini çıkarmadılar. Kitlesel kıyımlar yapılırken seslerini çıkarmadılar. Hapishanelerde insanlık dışı işkenceler yapılırken seslerini çıkarmadılar. Bebekler ölürken, çocuklar katledilirken sustular.  Vahşete, zulme, katliama, barbarlığa, gaddarlığa yıllarca sessiz kaldılar. Halep’te, Bayırbucak’ta, Hama’da, Humus’ta çocuklar kırılırken, üzülerek söylüyorum, bize saldırdıkları kadar, Esed zalimine ve Baas rejimine laf etmediler. Açın, yazılanlara bakın. Açın, Meclis kürsüsünden söylenenlere bakın.
Yasak savmak kabilinden birkaç eleştirel cümle dışında, yıkımın ve zulmün boyutlarıyla orantılı hiçbir tenkit göremezsiniz. Kendi devletlerini ve hükümetlerini suçladıkları kadar, Suriye’yi kan deryasına çeviren Esed’e ve destekçilerine toz kondurmadılar.

“Türk-Kürt-Arap kardeşliğini bozamayacaksınız”

Bir milyon insan öldü. İslam medeniyetinin göz bebeği şehirler talan edildi. Suriye’nin dört yanından toplu mezarlar fışkırıyor. 13 yıl boyunca tüm bunlar yaşanırken aklınıza gelmeyen vicdanı, merhameti şimdi azılı katillerden hesap sorulurken mi hatırladınız? Biz, sizin ne yapmaya çalıştığınızı biliyoruz, hem de çok iyi biliyoruz. 13 yıl neden sustuğunuzu, şimdi neden konuştuğunuzu çok iyi biliyoruz. Zalim Esed’in katliamlarına neden tepki göstermediğinizi gayet iyi biliyoruz. Dün, bizim değil, hükümetin değil, Cumhur İttifakı’nın değil, Türkiye’nin karşısında konumlandılar. Bugün de yine Türkiye’nin karşısındalar, ülkemizin hasımlarının yanındalar. Dün de ideolojik taassupla hareket ediyorlardı. Bugün de hadiselere ideolojinin penceresinden bakıyorlar.
Dün de iyi niyetli değillerdi, bugün de art niyetli davranıyorlar. Ne yaparsanız yapın, Suriye devrimini üflemekle söndüremeyeceksiniz. Ülkemiz içinde de, o çok arzuladığınız kışkırtmayı yapamayacaksınız. Türkiye-Suriye kardeşliğini, Türk-Kürt-Arap kardeşliğini bozamayacaksınız.
Şer güçlerin çizdiği sosyal fay hatları kaşıyarak, barış içinde bir arada yaşama irademize dinamit koyamayacaksınız. Sizin tuzaklarınıza asla ve asla düşmeyeceğiz.

Neymiş kırmızı kart gösterecekmiş. Sen o işlerden anlamazsın. Siz adresini bilmezken biz Suriye'deydik. Suriye'de ilk barışçıl gösteriler 2011'de başladı. Bunlara navigasyon haritası vermek lazım. Suriye'ye nereden, nasıl gidiyorlar onu bildirmek lazım. Esed'le bu süreçte görüştüm bize reform yapacağını söyledi ama sözünü hiçbir zaman tutmadı. Göstercilerin sözlerine kulak vermek yerine kanlı yollara bulaştı, şiddetle bastırmanın tepkilere neden olacağını ilettim. Asıl Esed değil Esad'dır. Ülkemizi de ciddi manada tehdit eder noktada yangın yerine dönüştürdü. Türkiye olayla bu raddeye vardıktan sonra Suriye'de mazlumlara yardımcı olmak kaçınılmaz hale geldi. Türkiye'nin meşru gerekçelerle müdahil olmasından daha tabi bir şey olamaz. Bizi asıl üzen ülkemizdekilerin "Türkiye'nin Suriye'de ne işi var" diyerek bizi haksızca eleştirmeleriydi. 

Bakmadan Geçme