Cumhurbaşkanı Erdoğan: İslam Varsa Türkiye Vardır!
Cumhurbaşkanı Erdoğan: 'Coğrafyamızdaki her ırkın çimentosu İslam'dır, bize kazandırdığı kardeşlik ruhudur. Özellikle Türkleri, Kürtleri, Arapları bir arada tutan ortak dinimizdir. İslam varsa bayrak vardır, vatan vardır, hürriyet vardır, hepsinden öte İslam varsa Türkiye vardır.'
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Diyanet İşleri Başkanlığı Konferans Salonu'nda 7. Din Şûrası'nda konuştu.
Erdoğan, konuşmasında şunları kaydetti;
Şûra'nın aramızdaki birliği, beraberliği, muhabbet ve kardeşlik ruhunu tazelemesini, güçlendirmesini Allah'tan temenni ediyorum. Şûra kapsamında üç gün boyunca 5 ayrı çalışma komisyonu bünyesinde düzenlenecek oturumların, sunulacak tebliğlerin, yapılacak tartışmaların ve müştereken alınacak şûra kararlarının ülkemiz, milletimiz ve alemi İslam için hayırlar getirmesini Rabbimden niyaz ediyorum. Bu önemli toplantıyı tertip eden Diyanet İşleri Başkanlığımız, Din İşleri Yüksek Kurulumuza, programın başarılı bir şekilde geçmesi için emek sarf eden tüm kardeşlerimize yürekten teşekkür ediyorum.
Sözlerimin hemen başında şu hususu samimiyetle ifade etmek istiyorum. Bizler 5 yılda bir toplanan din şûralarını temiz ve imanlı ellerin muhlis bir kalple hazırladığı bereketli bir ilim ve tefekkür sofrası olarak görüyoruz. Sözü, fikri, eseri, müktesebatı ve tavsiyeleriyle bu sofrayı zenginleştiren ilim ve fikir insanlarına, yani sizlere İslam'ın çizdiği o emin istikamette ebedi saadete giden bu muazzez yolda birlikte yürüdüğümüz yol arkadaşlarımız olarak bakıyoruz.
Rabbim bu sofrayı daha da büyütmeyi, daha da bereketlendirmeyi sizlere de, bizlere de nasip eylesin diyorum. Yalnızca ülkemiz için değil, gönül coğrafyamız, yurt dışındaki vatandaşlarımız ve dünyanın farklı köşelerindeki tüm kardeşlerimiz için fayda sağlamasını ümit ettiğimiz 7. Din Şûrası kararlarının titizlikle uygulamaya konulmasının ehemmiyetini şimdiden hatırlatmak isterim. Bugüne kadar şûralarımızda alınan kararların takibini bizzat yaptım. 2019'da düzenlediğimiz 6. Din Şûrası'nın kapanış programında Sayın Başkanımıza kararların tatbikiyle ilgili hassasiyetimizi ifade etmiştim.
Bir önceki Şûra'da alınan kararların beş yıllık bir süre zarfında yüzde 95'lik bir oranla hayata geçirilmesini takdirle karşılıyor, Diyanet İşleri Başkanlığımızı ve kıymetli mensuplarını yürekten tebrik ediyorum. Diyanet teşkilatımız bünyesinde yurt içi ve yurt dışında İlahi Kelimetullah yolunda büyük bir gayretle çalışan, aşkla atan kalpleri İslam'la buluşturan tüm kardeşlerimize, tüm hocalarımıza, tüm büyüklerimize çalışmalarında iyilikler, güzellikler, hayırlar temenni ediyorum. Dünya defterini kapatıp ebedi aleme irtihal eden hocalarımıza da bu vesileyle Allah'tan rahmet diliyor, aziz hatıralarını şükranla yad ediyorum.
Allah azze ve celle, Kur'an-ı Kerim'de Hicr suresinin dokuzuncu ayetinde 14 asır önce müminlere şöyle buyuruyor: Muhakkak ki bu kitabı, bu vahyi biz indirdik ve muhakkak ki onu koruyan da biziz. Evet. Mukaddes kitabımız Kur'an'ı, vahyi yani dinimizi muhafaza edecek olan ebedi koruyacak olan Allah Teala'dır. Şurası bir gerçek ki bu ayet-i kerime dinimize yönelik saldırılar konusunda bizlere sonsuz bir özgüven aşılıyor. Hiç şüphesiz dinimiz emin ellerdedir. Dinimiz yüce Rabbimizin muhafazası, koruması altındadır. Ancak bu garanti bizim yani kulların üzerinden mesuliyeti çekip almaz.
Müslümanlar olarak bizler de dini yaşamak ve yaşatmakla mükellefiz. Dinimize yönelik saldırılarda her ne kadar sınırsız bir emniyet içindeysek dindarlara yönelik saldırılarda ise tedbir alacak, bu saldırıları göğüsleyip püskürtecek olan bizden başkası değildir. Tarihimize baktığımızda şunu görüyoruz. Dinimiz İslam, Mekke ve Medine'den başlayarak asırlar boyunca çok geniş bir coğrafyada eşsiz güzellikte medeniyetler inşa etmiştir. Bağdat, Şam, Kahire, Buhara, Semerkant, Gırnata, Kurtuba, Konya, Bursa ve İstanbul asırlar boyunca dünyaya istikamet çizen ilim ve medeniyet merkezleri olmuştur.
Batı'nın kan gözyaşı, katliam, soykırım ve sömürüye dayanan ilerlemesi doğunun ilahi ve insani medeniyetini boğmak için altını çizererek söylüyorum. Geçici bir dönem üstünlüğü eline geçirmiştir. Ama bizim medeniyetlerimizi inşa eden ruh ve öz ilk günkü gibi tazeliğini muhafaza etmektedir. Gün gelecek kutsalı ve insanı dışlayan ilerleme dönemlerinin parantezi her ya da geç kapanacaktır. Batı uygarlığı büyük bir gürültüyle çökerken sahip olduğumuz öz ve ruh ile bizim ilahi insani aşk medeniyetimiz hem de daha güçlü olarak Allah'ın izniyle tekrarşaha kalkacaktır.
Şu hususu özellikle vurgulamak istiyorum. Biz kendi kodlarımızla kendi medeniyetimizin yeniden inşasına ne kadar inanıyorsak medeniyetimizin tekrar dirileceğine de o derece inanıyoruz. Müslümanların kendi ruh kökleriyle olan irtibatı uygar dünyayı rahatsız etmekte o ruh kökünü yıpratmak, o ruh kökünü koparmak için asırlardır Müslümanlara sadece fiilen değil, manen ve fikren de saldırılmaktadır. Bu saldırıların son asırda büyük ivme kazandığını son yıllarda ise adeta zirve noktasına ulaştığını burada hatırlatmak durumundayım. Bakınız, 13. yüzyıldaki Moğol istilası İslam dünyasını harabiye çevirmiş ancak İslam'ın özünü ve ruhunu yok edememiştir. 20. yüzyılda Osmanlı Devleti başta olmak üzere İslam topraklarına saldırılar Müslümanları zayıflatmış, güçten düşürmüş hatta parçalamış ama İslam'ın nurunu söndürememiştir. Bugün ise işte o nura, o aydınlığa, imanımıza, değerlerimize yani bizi biz yapan kodlarımıza, ruhumuza, özümüze yönelik çok yoğun, çok kapsamlı her zamankinden daha planlı ve sinsi bir saldırı söz konusudur.
Filistin'de, Gazze'de, Lübnan'da ve diğer İslam beldelerinde katliam yaparak Müslümanların soyunu kurutmaya çalışanlar apaçık ortadadır. Oysa küresel ölçekte Müslümanlara ve İslami değerlere saldıran gizli, sinsi düşman Gazze'dekinden çok daha fazla etki ve hasar bırakmaktadır. O gizli ve sinsi düşman her yolu ve yöntemi kullanmakla birlikte en çok da medya ve son dönemde sosyal medya ile savaşını yürütmektedir.
Dijital dünya küresel ölçekte tüm değerleri tahrip ederken Müslümanları ve özellikle de ehli sünnet akaidini doğrudan hedef tahtasına koyuyor. Bugün çocuklar anne babalarının, ailenin, öğretmeninin, mahallenin talim ve terbiyesinden ziyade üzülerek ifade ediyorum dijital medyanın talim ve terbiyesine daha fazla maruz kalıyor. Dijital alem sadece bir kapitalist araç olmadığını sadece para kazanma, sadece eğlence amacı gütmediğini fark etmemiz gerekiyor.
Dijital teknokültürü yönetenler ve yayanların bir taraftan ciddi paralar kazanırken diğer taraftan da kendi fikir, inanç ve yaşam tarzlarını yeni nesillere zerk ettiğini görüyoruz. Bugün şunu çok net biçimde söylemek isterim. Dijital hareket yeryüzündeki tüm semavi dinleri, özellikle de İslam'ı hedef alıp yıpratmak suretiyle yeni bir yapay din oluşturma gayreti içindedir. Ne yazık ki bu yapay dinin müntesipleri de küresel ölçekte giderek artmaktadır. Yapılması gereken çok açıktır. İlk olarak 7. Din Şûrası'nın da ana temasını oluşturan dijitalleşen dünyada diyanet hizmetleri yeniden değerlendirilmelidir. İkincisi dijital inanç sistemleri karşısında Müslümanların tüm değerleriyle korunabilmesi için acil önlemler alınmalı ve hayata geçirilmelidir. Gerek din hizmetlerinde dijital dünyadan istifade ederken gerekse dijital saldırılara karşı değerlerimizi savunurken özümüz, ruhumuz, bizi var eden köklerimiz büyük bir itina ile korunmalıdır.
Ümmet-i Muhammed önce yapay haritalarla bölünmüş ardından ırkçılığın körüklemesiyle birbirlerine hasım yapılmıştır. İslam aleminin bugünkü vahdetten uzak görünüşünün altında 19. yüzyılda Müslümanların içine enjekte edilen mikro milliyetçilik fikri vardır. Bugün de medya ve sosyal medya üzerinden lümpen ırkçı hareketler rahatça örgütlenebilmekte ve propaganda yapabilmektedir. Şunu tekrar açık açık ifade ediyorum. Coğrafyamızdaki her milletin, her ırkın çimentosudur İslam.