• Haberler
  • Siyaset
  • Cumhurbaşkanı Eski Danışmanı İlnur Çevik'ten Çarpıcı Açıklamalar! Sarayın Düzeni Nasıldı?

Cumhurbaşkanı Eski Danışmanı İlnur Çevik'ten Çarpıcı Açıklamalar! Sarayın Düzeni Nasıldı?

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'a 7 yıl boyunca başdanışmanlık yapan gazeteci İlnur Çevik çarpıcı açıklamalarda bulundu.

Gazeteci Nursun Erel Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın “Başdanışmanı” olarak Beştepe’de  7 yıl süreyle görev yapan İlnur Çevik ile yaptığı bir röportajı yayınladı. İşte Nursun Erel'in İlnur Çevik röportajı:

-O kurulda ne görev yapacaktınız?

-O kurul ne ne yapar?- diye sordum, hatta dedim ki, -o kurulu boşverin, siz bana televizyon programı yaptırın,- ama -olmaz- dedi. Ama yine de kendi çabamla yaptım o programları, hatta çeşitli gazetelerde yazılar yazdım.

-Demirel ve Erbakan’a nasıl bir katkıda bulunmuştunuz? O mu isteniyordu yine sizden?

-Kürt sorunu üzerinde uzmanlığım var. Demirel için o konularda temaslar yapmıştım, PKK ile direkt temas ettik, 1997’de Öcalan ile ateşkes sağladık. Yani o ateşkesin mimarlarından biri bensem diğeri Turgut Özal ise, öbürleri Talabani, İsmet İmset, Cengiz Çandar idi. Bir tek Barzani, -ben bu işte yokum- dedi. Süleyman Demirel ise kerhen -olur- dedi, yani, -hükümet olarak bu işin içinde olmayız, eğer bir şey olursa, topun ucuna seni koyarım- dedi. Zaten sonunda iş bozuldu ve Cengiz Çandar’la ikimiz topun ağzına konulduk. Oysa Çandar, Ortadoğu üzerine Türkiye’de bir numaralı isimdir.

-Peki şimdi DEM Parti ile yürüyen çözüm sürecini nasıl değerlendiriyorsunuz?

-Ben Kürt sorununu en ciddi çalışanlardan biriyim. Şu anda yaşananlar  pek çözüme benzemiyor. Kürt insanı Türkiye’de birinci sınıf vatandaş olduğunu hissetmeli, eğer hissetmiyorsa, Kürt sorunu asla çözülmez.

-Peki bunun yolu nedir? Ortada bir taslak var mı? Hepimiz bunu araştırıyoruz?

-Acaba taslak var mı?Araştırmaya devam edin ama bulamayacaksınız. Dolmabahçe Süreci (*) nasıl büyük bir hayal kırıklığı ile son bulduysa şimdi de böyle olacak, Türk mantalitesi işte.

-Kervanı yola koyalım, yolda düzülür- mantığı. Oysa sokaktaki adamın büyük talepleri yok, insanca muamele istiyorlar, Kürtçeyi (özgürce) konuşmak istiyorlar. Şefkat istiyorlar, kucaklanmak istiyorlar ama bunların hiç biri olmuyor. Hala bir jandarma gördüğünde herkes irkiliyor. Diyarbakır’da 50 yılda büyük değişim oldu, adeta ortaçağdan Mars’a gidildi, ama kafa hala ortaçağda.

-Uzmanlık alanım- diyorsunuz, Cumhurbaşkanına bu konuda önerileriniz olmadı mı?

-Sürekli raporlar yazıyordum ama eline geçiyor muydu? Bilmiyorum, çünkü başdanışmanlar kendisini kolayca göremiyordu. Seçimler öncesinde güneydoğuda büyük sıkıntı vardı, MGK’da alınan kararla kaçak akaryakıt işi durdurulmuştu. Bölge insanının bundan başka gelir kaynağı oktu. Aileler kurbana ortak girer gibi birer kamyon alıp zula depo yaptırmış, bununla geçiniyordu. MGK bu işi “kazanç PKK’ya akıyor” diye durdurunca ellerinde başka imkan kalmadı. Aileler çöktü, kamyonların vergisini bile ödeyemez duruma geldiler. Ben de bari -çay ve sigara işi durmasın- dedim. Karıncalar diye adlandırılan insanlar sınırın ötesinden gidip kaçak getiriyorlardı. Binali Beye (Yıldırım) açtım konuyu, -iyi fikir- dedi. Cumhurbaşkanını kolay kolay göremediğimiz için, randevu da alamıyoruz, bir önüne atlamadığımız kalmıştı, bir gün, MGK’ya gidişi öncesinde, önüne çıktık, yakaladık, -efendim şöyle bir konu var- diye… Binali Bey, -bakın İlnur güzel söylüyor- dedi, Cumhurbaşkanı ona döndü, -senin başka işin yok mu Binali?- dedi, Binali Bey sustu, bana döndü, -yahu sen bu işlerle niye uğraşıyorsun? Ne biliyorsan onu yap- ben de çay işinin çok önemli olduğunu anlattım, zaten sigaraya alerjisi var, dedi ki, -Eee, ben Rize’deki çay üreticisine ne diyeceğim?- Neticede, öylece kala kaldık.  sıfıra sıfır, elde var sıfır.

-Sonra da Güvenlik ve Dış Politikalar Kurunda görev aldınız değil mi?

-Beni önce Yüksek İstişare Kuruluna alacaklardı, sonra Fahri Kasırga (önceki genel sekreter,) -Anayasa engel oluyor, kuramıyoruz- dediği için olmamıştı. Sonradan kurdular ama oraya uzmanlığı olmayan bir ekibi TBMM Başkanlarını filan aldılar. E, uzmanlık yoksa kurul ne üretebilir?Ardından 10 tane kurul oluşturuldu, beni de Güvenlik ve Dış Politikalar Kuruluna almışlar. O gün kurulda Cumhurbaşkanı herkese teker teker, -kaç çocuğun var?- diye sordu, ben -beş kızım var- dedim, sıra Gülnur Aybet’e gelince, -ben evli değilim- dedi, Cumhurbaşkanı döndü bizlere,-bunu evlendirin- dedi. O gün kendisini  ilk ve son kez görmüş olduk, bir daha toplantıya katılmadı, toplantıları İbrahim Kalın yönetiyordu.

-Anayasanın değiştirilmesi gündemdeyken oluşturulmuştu değil mi bu kurullar?

-O çalışmalar sırasında meclisin Cumhurbaşkanını denetleyeceği de bize anlatılmıştı ama sonra baktık ki, öyle bir şey yok. 12 Eylül’ün Danışma Meclisi gibi oldu bu meclis. Yetkileri olmayan bir meclis. Bakanlıklar, müsteşarlıklar kalktı, devletin planlama görevi yok. Yani Türkiye’nin çivisi çıktı.

-Siz eskiden Demirel’in Erbakan’ın dış gezilerine katılırdınız, şimdi nasıl yürüyor o programlar? Yabancı liderlerlerle görüşmelerde tercümeleri kim yapıyor? Tutanak tutuluyor mu?

-Bizi yanaştırmıyorlardı. Bir çok dış geziye gittik ama aynı uçağa binmedik. Cumhurbaşkanı ayrı bir uçakla bakanlarıyla gidiyor, biz ayrı gidiyorduk başdanışmanlar olarak, Oralara gidiyoruz ama ne için gidiyoruz? Ne yapacağımızı filan da bilmiyoruz.  Otel odalarında oturuyoruz. Önceden temaslar yapılıp bize randevu alınsa mesela, orada görüşmeler yapabilseydik. Bu hiç olmadı. Turistik gezi bile olamadı çünkü elçiliğin bize verecek arabası yoktu.

-Sistemin değişim süreci nasıl yaşandı?

-2007’ye doğru AKP zayıflama başlamıştı, içerde pek çok olay oldu, Abdüllatif Şener istifa etti, Erkan Mumcu ile arkadaşları ayrıldı partiden, -başörtülü eşi varsa cumhurbaşkanı olamaz- lafı çıkarıldı, mecliste 367 olayı yaşandı. Parti bir anda çökme yoluna girdi. Laiklerle askerler, -biz bunu indiririz- dediler, -e muhtarıyla filan hallederiz- dediler ama adam cesurdu, istifa etmedi, Anadolu insanının rüzgarını arkasına aldı, yüzde 36’lardaki oyunu yüzde 50’lere çıkarmayı başardı. Onun üstüne bir de partiyi kapatmak istediler, o daha beter etti durumu. Bunlar laik kesimin ve askerin ciddi kabahatidir.

-15 Temmuz olayı da yaşandı, bu da -AKP’nin yararına oldu- diye düşünüldü hep?

-Ben AKP’nin işine yaradığını sanmıyorum, ülke geriye gitti, 10 yıl geriye gitti. Bu iktidar mücadelesiydi FETÖ’nün ve ABD de bal gibi arkasındaydı. Klasik darbelerden değildi, emir komuta zinciriyle yapılmamıştı, zaten eğer öyle olsa başarılı olurdu. Bu, askere sızdırılmış insanlarla yapıldı. Zaten sistem bir kere Başkanlık sistemiyle alabora olmuştu, bu durum daha da baskıcı bir rejimin ortaya çıkmasına neden oldu. Bütün reformlar bir anda durdu.

-Cumhurbaşkanının ilginç bir tutumu var, örneğin Atatürk sözcüğünü hiç kullanmaması?

-Evet öyle bir takıntısı var, hep Mustafa Kemal hep Mustafa Kemal.  Atatürk demesi zor olmasa gerek ama ancak zor zamanlarda kullanıyor o sözü.  Bıyık takıntısı da var, onun gibi.

-Nasıl yani?

-Külliyede bıyıksız adam yok. Benim dışımda yoktu. Ben de kemoterapi geçirmiştim, o yüzden çıkmıyordu bıyığım. Benim kaç defa önümde oldu, -bıyık bırakılacak- dedi  (Cumhurbaşkanı) hatta Mevlüt Çavuşoğlu bile bıyık bırakmak zorunda kaldı. Hasan Doğan da  bıyık bıraktı.

-Külliye’nin bodrum katında Cumhurbaşkanı için tam teşkilatlı bir hastanenin varlığından da söz ediliyor bu doğru mu?

-Bir ameliyathane var ama o fikir Turgut Özal’ın ani ölümünden sonra gelişti. Aslında 7 bin kişinin çalıştığı yerde hastane olmaz mı? Külliye’nin de kendi hastanesi var poliklinik gibi. Başı ağrıyan, grip olan gider.

-Siz de -sistem çöktü- dediğinize göre Cumhurbaşkanının ne yapması gerektiğini düşünüyorsunuz?

-O olmadığı zaman her şey çöküyor. Ülke böyle mi yönetilir? Eğer sistem O çıktığında çöküyorsa, darmadağın oluyorsa orada sistem yok demektir. Bizlere düşen ödev, yeni kuşağa sağlam bir Türkiye vermektir. Torunlarını şu kadarcık seviyorsa sistemi rayına oturtacak kararı almalıdır. Sayın Cumhurbaşkanı enten püften bir adam değil, bence gerçeği görüyor ama nasıl olabileceğini kafasında tartışıyor. Türkiye’yi seçime götürmeli, bunun en geç 2 yıl içinde yapılması lazım, yoksa eyvah! Cumhurbaşkanının eskiden ufku görebildiği bir dönem vardı. Acaba şimdi görebiliyor mu? Ben ciddi şüphedeyim. Ülkede ciddi sıkıntı var, aslında kendisi bir vatanseverdir.

-Kendisine doğru bilgi veriliyor mu sizce? Erken seçime mi gidilmeli?

-Ben yakınında kimler var? Doğruyu söylüyorlar mı? Hala anlamadım. Demesi lazım ki,

-arkadaşlar bu böyle gitmiyor, gelin şu işi toparlayalım.- CHP son seçimleri gümbür gümbür kazandı, bundan sonraki aşama da ona gidiyor. Bunu görmemek için kör olmak lazım.

-Şimdi bu röportajı okuyanlar acaba sizin için, -İlnur Çevik Külliye’deki görevi bırakmasa bunları söyler miydi? Der mi acaba?

-Yaş gelmiş 72’ye, Cumhurbaşkanı ile papaz olmak bana ne kazandıracak? Doğruları söyleyeceğiz ki Türkiye kurtulsun. Sen daha önce de bana Külliye’deyken geldin, benzer konuşmaları yapmadık mı?

Bakmadan Geçme