• Haberler
  • Siyaset
  • Özgür Özel 'Cunta' söylemini tekrarladı! Özel'den kritik açıklama

Özgür Özel 'Cunta' söylemini tekrarladı! Özel'den kritik açıklama

CHP Lideri Özgür Özel, Halk TV'de gündeme dair açıklamalarda bulunuyor.

CHP Lideri Özgür Özel, Halk TV'de kurultayın ardından ilk kez canlı yayına çıktı.  Cumhurbaşkanı adayları olan İmamoğlu'nun tutukluluk hali, gündemde yaşanan gelişmeleri değerlendirip CHP'nin seçime kadar yol haritasının ne olacağını açıklayacak.

CUNTA AÇIKLAMASI

Cuntadediniz ama, bu doğru mu? Bunu niye yaptınız)

Cunta, demem Çok doğruydu.

Bu millet seçme hakkına el uzatanın elini kırıyor. 15 Temmuz'da da bunu gördük. 12 Eylül'de de dediğini seçmeyerek Kenan Evren'i evet cumhurbaşkanı kaldı o sandıktan çıkarak ama aslında dediğini seçmeyip demokrasiyi seçerek Kenan Evren'i tasfiye etti. Yoksa onun dedikleri olsa Kenan Evren defalarca kalırdı bilmem ne. Net bir durumda. Ben o gün şunu gördüm. İstanbullular, İstanbullular ilk önce Beylikdüzü'nden seçmişler, başarılı görmüş, CHP aday göstermiş Büyükşehir'e. 2019'da kıyasıya bir yarışla, kolay bir yarış değildi. Yarışın bir tarafında başbakan var. Yani bir ülkenin en güçlü figürü kimdir siyasette? Hele hele cumhurbaşkanı tarafsızsa başbakan. Başbakan Binali Yıldırım. Başbakanlık bitmiş, kendisi olmuş Meclis Başkanı. Ekrem İmamoğlu ilçe belediye başkanı. Düşünün, bir ilçe belediye başkanıyla ülkenin son başbakanı yarışıyor. Başbakanı cumhurbaşkanı destekliyor. Bütün bakanlar destekliyor. Ekrem İmamoğlu 20 küsur bin farkla sonra işte itirazlar falan 13.600 farkla seçimi kazanıyor. Dönüyorlar diyorlar ki: "13 bin farkla İstanbul'u vermeyiz." Gidiyorlar mazbatayı iptal ediyorlar. 40 gün sonra seçim yapılıyor. Ne yapıyor millet? 13.000 fark oluyor 806.000 fark. Yani diyorlar ki: "Olmaz kardeşim. Darbe yapamazsın. Benim seçtiğim yönetecek." O kişi bu sefer 1 milyonla seçiliyor. Bu sefer seçiminden 10 ay sonra, 5 yıl yönetmiş, 300 tane müfettiş İBB'den çıkmamış, bir kusur bulamamış. "Ben buldum." diyorsun, alıyorsun, görevden alıyorsun ve yerine kayyum atamaya çalışıyorsun. Bu darbe. İstanbullu şöyle düşünür: Ben seçtim, mazbatasını iptal etti. Bir daha seçtim, kayyum atamaya çalışıyor. "Seçtiğine sahip çıkar." dedim. Ayrıca 4 gün sonra, 4 gün sonra bir sandık var ve o sandıkta CHP üyeleri gidip tarihte ilk kez, Türkiye'de ilk kez, dünyada çok az örneği olduğu şekilde cumhurbaşkanı adayını üyeler seçecek. Yani yine bir sandık var. O sandığa da mani olmaya çalışıyor. Dedim ki: "Bu partide, bu ülkede, bu sandığa da İstanbul'un sandığına da sahip çıkar. Çünkü seçtiği belediye başkanına darbe yapıyorlar. Geleceğin cumhurbaşkanı adayının da darbe yaparak milletin seçme hakkını elinden alıyor. Millet bunu sevmez." O yüzden o sabah şunu hissetmiştim. Biz bu işi doğru anlatırsak püskürtürüz. O akşam, ha 155.000 değil, 50.000 kişi de gelse çok kıymetliydi. Çok önemli bir kalabalık geldi, sandığına sahip çıktı, seçme iradesine sahip çıktı ve püskürttü.

Cuntaya gelince. Cunta nedir? Asker ya da sivil seçilmişlerin yerine zorla geçmeye, yönetimi devralmaya çalışan kişilere denir. Ben defalarca söyledim, bir daha söyleyeyim. Sayın Erdoğan son girdiği genel seçimde seçilerek cumhurbaşkanı unvanını almıştır. Ben de kendisine defalarca Sayın Cumhurbaşkanı, Cumhurbaşkanı... Bayramda aradınız. Sayın Erdoğan, bayramda aradım. Burada ağırladınız. Partisine gittim, burada ağırladım. Hatta hatta... Kanun şudur. Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı bir binaya gelirse o binada olduğu sürece göndere cumhurbaşkanlığı forsu olan bayrak çekilir. Ben o bayrağı da çektim geldiğinde. Cumhuriyet Halk Partisi binasına o bayrağı da çektim. Seçilmiş cumhurbaşkanı. Ben ona seçenlerin iradesinden dolayı, onu seçen 25 milyon 26 milyon kişiye saygımdan dolayı "Sayın Cumhurbaşkanı" dedim, kapıda karşıladım, kapıda uğurladım. Hatta hatta...

SİYASETTE NORMALLEŞME

(Normalleşme eleştirilerine yanıt) Normalleşme şu, millet küfür, kavga yerine emekli maaşına zam istiyor kardeşim veya 28 Şubat meselesinden paşalar, Gezi davasından gencecik insanlar, anneler, kardeşler kalmasın. Emekli maaşı sefaleti olmasın, asgari ücret iyi olsun, sendikal haklar iyi olsun, bunları istiyor. Dedim ki: "Gelin ülkeyi siz normal yönetin, kutuplaşmadan hep birlikte, ben muhalefet, sen iktidar. Ben artık birinci partiyim, sen ikinci partisin. Bu ülkede kavga olmadan bir iktidar devri olsun." O süreci ayrıca konuşuruz. O günkü tavrım da doğruydu. Sonuna kadar da arkasındayım.

(Kim bitirdi o süreci?) Erdoğan bitirdi. Ben açıkça anlatırım niye bitirdiğini de ama çok net bir şey var İsmail Bey. Millet, "Açım, yoksulum, işsizim, kavga istemiyorum. Derdimi duyun. Benim derdimi çözün." dedi. Bize de birinci olma, parti olma görevi verdi. Ve biz millete hizmet ederek, iyi yöneterek ve insanlara, Erdoğan'a oy atmış olsalar da o insanlara saygı duyarak, saygı göstererek bir yol yürüdük. Bu yürüyüşün sonunun iktidar olduğunu görünce Erdoğan bu normalleşmeyi bitirmeye karar verdi. Peki, o zaman bu cunta söyleminizde doğru olduğunu düşünüyor musunuz?

Şunu söylüyorum, tam olarak. Ben Erdoğan son genel seçimlerde aldığı oy, seçmenine hürmeten "Sayın Cumhurbaşkanı" demişim. Tamam. Burada bir şey yok. Tamam. 19 Mart günü o Erdoğan atadığı savcı eliyle devletin 35 yıl önce ilan vererek davet ettiği, 31 yıl önce imza atıp mührünü basıp, devletin mührüdür o, İstanbul Üniversitesindeki verdiği diplomayı iptal ettirerek ertesi sabah 5'te iki ayrı dosya, ikisinde de gizlilik var.

CUMHURBAŞKANINA DARBEDİR

Savcıların birbirinden haberinin olmaması lazım, bir yerden yönetilmiyorsa. İkisi aynı anda harekete geçerek yüzlerce, binlerce polisle İstanbul'un seçilmiş, hazmedilmeyip seçimi iptal edilmiş, bu sefer 800.000 oyla seçilmiş, bir sonrakine başbakan yenememiş, şehircilik, çevreden sorumlu, yani belediyeciliği en iyi bilen bakan getirmiş, ona da 1 milyon fark atmış kişisine sırf anketlerde kendinden çok çıkıyor, gelecekte cumhurbaşkanı o olacak diye pazar günü yapılacak ön seçimden önce gidip de alıp 4 gün tutup tam ön seçim günü hapse koyma meselesi bir seçilmişi darbe yoluyla indirmektir.

Bu bir sonraki cumhurbaşkanına darbedir. Kendi rakibine darbedir. Bu darbeyi yapan cuntacıdır. Erdoğan son seçimde aldığı oyla cumhurbaşkanı unvanı almıştır. 19 Mart'ta yaptırdığı işle cunta başkanı unvanı almıştır.

(Siz bunları söyleyince Sayın Özgür Özel, iktidar cenahından en işte sözcüleri, Ömer Çelik'ten Adalet Bakanı Yılmaz Tunç'a kadar dediler ki: "Bu bunun bu sürecin Cumhurbaşkanımızla ne ilgisi var? Niye Cumhurbaşkanımızı hedef tahtasına koyuyor ki? Bu yasal bir süreç, yargılama süreci." diyorlar. Yani bu eleştiriye nasıl bakıyorsunuz)

AKIN GÜRLEK AÇIKLAMASI

Şunu söyleyeyim. Şimdi Akın Gürlek en tartışmalı 10 kadar davada İstanbul'da mahkeme mahkeme gezdirilmiş, nerede lazımsa oraya götürülmüş. Selahattin Demirtaş'a da cezayı o vermiş, Canan Kaftancıoğlu'na da cezayı o vermiş. 10 tane büyük, Can Atalay'a da cezayı o vermiş, içeride o tutmuş. 10 büyük davada tak tak tak tak tak muhalefeti doğramış bir isimdi. Bakın o kısmı geçmişte çok tartışıldı. Ben ona dedim ki: Mesela başarılı bir hakim yıllarca aynı yerde kalır İsmail Bey. Hakim teminatı diye bir şey var. Coğrafi teminat diye bir şey var. Dünyanın en çok gezdirilen hakimi olmuş. En mobilize hakim. Ben ona "Seyyar giyotin" dedim, davalık olduk falan. O süreç bitmiş. İsmail Bey, Akın Gürlek gelmiş bakan yardımcısı yapılmış. Herhangi bir savcı, hakim Manisa'daki bir savcı dese ki: "Ben MHP'den aday olacağım." Olabilme ihtimali olur mu? Gider MHP'den aday olur. Seçilemedi, görevine geri gelemez. Neden? "Sen artık MHP'lisin, adalet dağıtamazsın." diyorlar. Çankaya'daki bir hakim, bir savcı CHP'den aday oldu, geldi. Görev yaptı, yapmadı. Rengi belli oldu. Artık göreve dönemez. Şimdi çok tartışmalı kararları oldu, onu geride bırakıyorum Akın Gürlek'i. Sen almışsın, bakan yardımcısı yapmışsın. Kendi ifadenle, kendi ifadenle "Bakan yardımcılığı siyasi bir pozisyondur." diyorsun. Eskiden bakanlar siyasiydi, yardımcıları teknikti. Şimdi bakanlar teknik, yardımcıları siyasi diyorsun ve siyasi bir bakan yardımcılığı pozisyonuna Akın Gürlek'i çalıştırıyorsun, Defalarca orada o görevi yapıyor. Hatta bekleniyor ki Akın Gürlek artık o görevden, bakan yardımcılığı görevinden bakan olur, siyasetçi olur, oldu yani.

Şimdi 9 Ekim günü o kişiyi alıp İstanbul Cumhuriyet Başsavcısı, yani İstanbul'da bir hukuk insanının gelebileceği en üst noktaya geliyorsunuz. Hem idari görevleri var orada, idari görevleri var hem yargısal görevleri var. Bir kere bizim anayasamız eski sisteme göre yazıldı, yenisine uyum yapıldı ya. Uyum maddelerinde biz bunu söylemiştik. Bakın, "Hakimler, savcılar dönemez." diyorsunuz görevine, siyasi görevlere. "Bakan yardımcılığı da siyasi bir görev." demiştik. Bakanlık da siyasi bir görev. Bunların dönemeyeceğini yazın, yazmadılar. Bal gibi siyasi, Erdoğan'ın sağ kolu kişiye Erdoğan dedi ki: "Akın sana İstanbul'da ihtiyacım var." İstanbul'a götürdü. Bu operasyonlar yapılıyor. Cümle alem biliyor ki Erdoğan'ın haberi olmadan Akın Gürlek terini silmiyor.

Bu kadar söylüyorum. Bakın Akın Gürlek terini silecekse Erdoğan'a söylüyor. Uçaktan iniyor, havaalanında bütün AK Partililer biliyor. Akın Gürlek'le Erdoğan ama 3 dakika ama 30 dakika baş başa görüşüyor mu, görüşmüyor mu?

(Akın Gürlek ile görüşüyor mu?) Görüşüyor. Görüşmüyor desinler. Akın Gürlek Erdoğan'ı havaalanında karşılamıyor. Kendisine uzun, kısa brifingler ayaküstü ya da odada vermiyor desinler. Bunu ilk defa paylaşıyorsunuz. Ömer Çelik'e sorun.

Ben AK Partililerden, cumhurbaşkanlığından Akın Gürlek'in Erdoğan'ı havaalanında ya da konakladığı işte çalışma ofisinde, evinde ziyaret edip rutin aralıklarla, düzenli şekilde bilgi verip vermediğini söylesinler. Ben bu kadar net söylüyorum.

Bir şüpheden değil, hayır, bütün AK Partililer de biliyor bunu. Bütün seremoni, ya o karşılama da benim arkadaşlarım var. Böyle bir bilgiye sahip olduğunuz için bu aslında politik bir dava diyorsunuz. E zaten Akın Gürlek bakan yardımcısıyken bakın Erdoğan adamı bakan yardımcısı yapmış, siyasi pozisyon. Oradan İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığına atıyor. Niyeti belli. Geldiği gün 9 Ekim. İlk hareketi 30 Ekim Esenyurt'ta kayyum ataması. 30 Ekim'den beri neler oldu kronolojik olarak, bir bakın.

Beşiktaş Belediyesi, Beykoz Belediyesi, toplam 6 belediyemiz. Gezi'ye giden sanatçılar. Bunların Ayşe Barın başında bir tane işte önce Ayşe Barın tek elle mi oluşturdu ama bir popülarite, bir magazin boyutu kazandırdı. Sonra aldı, hapse koydu. Hala daha zavallı kadın hiçbir suçu olmadan orada duruyor. Onun üzerinden dünya kadar sanatçıyı getirdi. Onları hepimizin gözü önünde ya ne yapıyor? En popüler, sade vatandaş "Allah Allah" diyor ya sanatçılar gidiyor. "14 yıl önce de olsa" dedi, "12 yıl önce de olsa ben Gezi'nin hesabını sorarım." dedi. Kim yapıyor? Akın Gürlek yapıyor. Bundan önceki cumhuriyet başsavcısı, ondan önceki, ondan önceki yapmıyordu, bu yapıyor. Adam sabah kalkmış 12 yıl önceki Gezi'den hesap sormaya kalkmış. Oysa bu ne? Sanatçıları sindirmek.

Gazeteciler, en son Timur Soykan, Murat Ağırel. Bugüne kadar dünya kadar gazeteci. İsmail Saymaz ayağında kelepçeyle orada oturuyor. Eyvah senden, eyvah senden. Özlem Gürses 1 ay evden yayın yaptı. Dünya kadar gazeteciyi alıyor, koluna polis sokuyor, o fotoğrafı veriyor. O fotoğrafı gösteriyor. Kolunda dün Timur Soykan'ı da polis götürüyor. 11.00'de gidecek adamı sabah 6.00'da evden alıyorlar. Bunların hepsi aynı operasyon. Kimin talimatıyla oluyor? Akın Gürlek'in talimatıyla oluyor. TÜSİAD başkanı, değil mi? Bakın gazeteciler, sanatçılar, iş adamları, başka bir boyut. Bugüne kadar TÜSİAD dediğin kurum çok önemli bir kurum. Eleştirir, genellikle hükumetin bütün toplantılarına gider, bakanların dış gezilerine katılır. Adam demiş ki: "Hukukun üstünlüğünün olmaması Türkiye ekonomisine zarar veriyor." 2 kere 2, 4 demiş. Aldılar adamları mahkemeye. Yurt dışına çıkış yasağı. Mehmet Şimşek diyor ki: "Gel yurt dışına birlikte gidelim." Adam diyor ki: "Gelemem, Akın Gürlek beni yurt dışına çıkış yasağı koydu." Yurt dışına çıkış yasağı koydu.

Bakmadan Geçme