- Haberler
- Siyaset
- Saadet Partisi Genel Başkan Vekili Arıkan: 'Türkiye Mevcut İktidar Tarafından Değil Çeteler Tarafından Yönetiliyor!'
Saadet Partisi Genel Başkan Vekili Arıkan: 'Türkiye Mevcut İktidar Tarafından Değil Çeteler Tarafından Yönetiliyor!'
Saadet Partisi Genel Başkan Vekili Mahmut Arıkan, partisinin grup toplantısında gündeme ilişkin açıklamalarda bulundu.
Türkiye’nin tarihi bir dönüm noktasından geçtiğine dikkat çekerek konuşmasına başlayan Arıkan, şunları söyledi:
“Tarihin dönüm noktaları vardır. Bunlar insanlık tarihinde yeni sayfalar açan, toplumların, kültürlerin, medeniyetlerin yönünü değiştiren olaylardır. Bu olaylar, sadece bir dönemin kapanmasını ve bir başkasının başlamasını değil, aynı zamanda toplumsal, siyasal ve ekonomik yapıların da yeniden şekillenmesini sağlar. Bu olaylar sayesinde, dünya her geçen gün daha karmaşık, ancak bir o kadar da bağlantılı hale gelmiştir. Son 25 yıldır, dünyamız, bölgemiz ve Türkiye’miz de her şeyin daha karmaşıklaştığı daha bağlantılı hale geldiği bir dönüm noktasından geçmektedir. Bizler, her şeye rağmen; tarihin seyri içerisinde savrulmayan, gidişata yön veren bir rolü de üstlenmek mecburiyetindeyiz.
İSLAM DÜNYASI OLARAK HEM SAVRULUYORUZ HEM DE HALA HİÇBİR ROL ÜSTLENEMİYORUZ
İşte hemen yanı başımızda, her geçen gün kilometre kilometre bize yaklaşan bir savaş devam ediyor. İslam dünyası olarak hem savruluyoruz hem de hala hiçbir rol üstlenemiyoruz. Bir yıldan fazladır Filistin’i işgal etmeye çalışan Siyonizm, bu amacına ulaşmak için katliamlardan ve soykırımdan hiç vazgeçmedi. Mücahit Hamas örgütü, bu işgale karşı destan yazıyor.
Unutulmamalıdır ki, Siyonist İsrail sadece Filistin’in ya da Hamas’ın değil, tüm bölgenin düşmanıdır. Bizler bunu söylüyoruz, fakat ne bölge ülkeleri ne de Türkiye’deki iktidar hiçbir adım atmıyor. Siyonizm’e karşı durmayı geçtik, desteklemekten dahi vazgeçemiyor. Bugün; sözde Filistin’e, ticarette terör devletine destek veren bir hükümet ile karşı karşıyayız.
FİLİSTİN BEKA KONUSUDUR
Biz, bu iktidar yüzünden; modern tarihin en büyük soykırımlarından birinin direkt ortağıyız! Ticareti bitirin dedik, aylarca bitirmediler. Bitirdik dediklerinde baktık ki; ne bitmesi, ticaret artarak devam etmiş. Vicdan Gemisi’nin, ilacın, suyun, yemeğin giremediği Filistin’e silah, çelik, tel örgü, jet yakıtı taşıyan gemiler giriyor. Kapatılmayan vanalardan akan yakıtla ateş büyütülüyor. İktidara sesleniyorum; söz ile siyaset, el ile ticaret yapmaktan vazgeçin. Filistin iktidarda kalıp kalmama meselesi değil, ölüm kalım meselesidir. Filistin oy ya da vergi değil, beka konusudur.
Yemen’i, Irak’ı, Suriye’yi, Afganistan’ı ve daha nice İslam ülkesini kan gölüne çevirenler; yarın Diyarbakır’ı, Konya’yı, Erzurum’u, Tekirdağ’ı da aynı akıbete uğratmak isteyeceklerdir. Birkaç gün önce Konya’da eli öpülesi bir dedemizin iktidar mensubu bir milletvekiline ‘sen neden buradasın?’ sözünü tekrar ediyorum: ‘Ey iktidar mensupları siz neden meydanlardasınız?’
İsrail’e karşı koymak için meydanlara inmesi gereken siz misiniz? Sizin yetkiniz yok mu? Hangi amaçla aziz milletimizin Filistin aşkıyla indiği meydanlara inebiliyorsunuz? Tam bu noktada Kelami Baba’nın ‘Dilin bal bal demekle ağzına tat gelmez ey ihvan, Kamû âzaları allah diyen gelsin bu meydane’ beytini hatırlatmak isterim. Ticareti bitirdik, demekle ticaret bitmediğini gördük. Öyleyse en azından meydanlara kalpten ve inançla ‘Filistin’ diyenler gelsin!
Filistin’den sonra gözünü Lübnan’a diken Siyonizm ilk günden itibaren orada da vahşete imza atmaya başladı. Milyonlarca insanı yerinden, yurdundan etmek için soykırıma imza atıyor. İnsanlar yine sokaklara, meydanlara, yollara döküldü. Evlerini, ata topraklarını terk etmek zorunda bırakılıyorlar. Sayın Cumhurbaşkanımız ise çıkıp kapılarımız açık diyor. Nerde diyor bunu? Almanya Başbakanı’nın yanında. Neden diyor? Avrupa’ya mülteci gitmesin diye. Sayın Erdoğan, siz bunu BOP Eşgenel Başkanı olarak mı söylüyorsunuz; yoksa tarih boyunca mazluma kucak açan bir milletin Cumhurbaşkanı olarak mı söylüyorsunuz? Bizim bu konuda ciddi şüphelerimiz var! Sizin göreviniz o savaşı durdurmak, insanların yerini yurdunu terk etmemesini mi sağlamak mı yoksa onlara kapıları açıp yerlerine Siyonistleri yerleştirme projesine hizmet etmek mi? Mülteci istemeyen Almanya Başbakanı’na ‘madem öyle niçin İsrail’e silah yardımı yapıyorsunuz?’ sorusunu soramadınız mı? Soramadınız, çünkü ikinizin de buna bir cevabı yok. Çünkü ikiniz de İsrail’e destek oluyorsunuz ardından da mülteci dostluğu yapıyorsunuz. Mazluma hamilik; mültecilere kucak açmakla değil, onun ocağını korumakla olur. Mazlumun gemisi batsın diye izleyeceksiniz, korsanlardan taraf olup onlara destek vereceksiniz, gemi batınca da mazluma gel benim gemime bin diyeceksiniz. Bu yardım değil ihanettir. Büyük İsrail Projesi’ne gönüllü neferliktir.
SIFIRI TÜKETTİK KASADA PARA KALMADI!
Az önce de ifade ettim, Sayın Erdoğan, Almanya Başbakanına niçin o soruları soramıyor? Niçin söz ile siyaset, el ile ticaret yapıyor? Nedeni çok açık, çünkü ekonomik olarak zayıfız! Çünkü sıfırı tükettik! Çünkü kasada para kalmadı!
Bütçe gündeme gelmeye başladı. Açıp bakıyorsunuz Faiz giderleri yine en yüksek kalem! Öyle görünüyor ki ülkemizin imkânları, vatandaşımızın alınteri gelecek yıl da faiz lobilerine gidecek. Üretimi bitirme noktasına getiren iktidar, 2025 yılında da üreticiyi, çiftçiyi, çalışanı değil; bankalarda sıcak parası olanları destekleyecek. Kur Korumalı Mevduat ile aziz milletimizin emeğini heba edenler; faiz ile de geleceğini karartıyor. Gece uyuduğumuzda cebimizde olan 200 lira 20 ekmek alırken, sabah 15 ekmek alıyor. Nereye gidiyor bu 5 ekmek? Tabi ki faiz lobilerinin midesine! Bizler 55 yıldır faize, ranta ve yolsuzluğa karşı çıktık. Eğer bugün Milli Görüş iktidarda olsaydı, bunların hiçbiri olmazdı!
İktidarda olduğumuz dönemde yaptıklarımızı aziz milletimiz çok iyi biliyor ve hatırlıyor. Birileri para sayma makinasının, sesine aşık olurken; bizler işleyen sanayi çarklarının; buğdayı nimete, samanı yeme dönüştüren biçerdöverin; ülkemizin meralarında otlayan kuzuların, koyunların sesi ile mutlu oluruz. Bizde faize verecek para da, buna zemin hazırlayan sistem de yok. Bizde Adil Düzen var! Adil Ekonomik Düzen var! Adil bölüşüm olmadığında neler yaşandığını, işte günümüz Türkiye’sinde hep birlikte görüyoruz.
BU KADAR DA VİCDANSIZ OLMAYIN!
Asgari ücret sözünü şimdiden duyar olduk. Geçtiğimiz aylarda asgarî ücretin, mevcut enflasyon verilerine göre değil, bir sonraki yıl enflasyon beklentisine göre yapılacağı konuşuldu.
Bu şu demek; ‘hali hazırda alacak bir şey kalmadı, artık geleceğinizden alacağız. Ne kadar alacağımıza da keyfimize göre karar vereceğiz. TÜİK ile yıllardır istediğimiz rakamları gösterip hakkınızı yedik; bundan sonra da Merkez Bankası’nın tahminleri ile geleceğinizi karartacağız’ demektir. Buradan uyarıyorum; bu kadarda vicdansız olmayın! Emeklinin, asgari ücretlinin ve memurun sofrasına daha fazla göz dikmeyin. Tencerede kaynayacak bir şey bırakmadığınız gibi şimdi de boşa kaynayan suya göz dikiyorsunuz. 2024’ü ‘açlık yılı’ olarak geçiren emekliye de hakkını teslim edin. Onlar emek verdiler ve emekli oldular. Belki ‘emek’ kelimesi sizin lügatinizde olmayabilir. Ama biz emeğin ne olduğunu biliriz, size de bunu yedirmeyiz! Vatandaşa harçlık değil, hak ettiğini veriyorsunuz. Ulufe dağıtmıyorsunuz, emeğinin karşılığını veriyorsunuz! Bu konu sizin keyfiyetinize kalmış değildir!
VERGİLERİN ÇETELERE GİTTİĞİNİ AZİZ MİLLETİMİZ BİLİYOR!
Türkiye’nin müthiş ekonomisinden sorumlu Bakanımız kredi kartı kullanımındaki ısrarını sürdürüyor. Bunun sebebi acaba vergi mi yoksa yine faiz lobilerini beslemek mi gerçekten arada kalıyoruz. Rakamlar bize, vergiden ziyade bankaları abad etmek için yapılan bir ısrar olduğunu söylüyor. Kredi kartı kullanımından icraya düşen dosya sayısı geçen yılı ikiye katlayarak 23 milyona ulaştı. Bankaların kredi kartı faizlerinden olan kazancı yüzlerce kat arttı. Kredi kartı kullanımı rekor üstüne rekor kırıyor ama sayın bakan bunu yeterli bulmamış olacak ki hâlâ nakit alışverişi bitirme peşinde. Bir de insanları kredi kartına yönlendirip oradan da limit üzerinden vergi icat ediyorlar. Az kalsın olmayan paradan vergi almaya çalışan ilk ülke olacaktık. İnsanlar vergi vermekten kaçıyorsa bunun sebebi siz misiniz vatandaş mı? Vergi verip; özel hastaneye gitmek zorunda kalan, vergisi ile yapılmış yollara tekrar para veren, verdiği verginin ziyan olduğunu gören bir insan neden vergi vermek istesin ki? Vergilerin çetelere, ranta, yolsuzluğa gittiğini aziz milletimiz biliyor. Ama siz onların bildiğini bilmek istemiyorsunuz!
TÜRKİYE MEVCUT İKTİDAR TARAFINDAN DEĞİL ÇETELER TARAFINDAN YÖNETİLİYOR!
Çeteler demişken, son günlerde ‘çete gündeminin’ birinci maddesi haline gelen bir konu daha var ‘Yenidoğan Çetesi!’ Diğer bir deyişle, ülkemizin sağlık sistemi ile beraber denetim ve takip sisteminin de çöktüğünün ilanı! Hukukta çete, sağlıkta çete, orduda çete, ekonomide çete, sporda çete, sokakta çete... Türkiye mevcut iktidar tarafından değil, çeteler tarafından yönetiliyor. Savcıları tehdit eden, polisleri katleden, bebekleri çıkar için öldüren bu çeteler sistemi neden ve nasıl ele geçirdi? İktidar buna neden göz yumdu? Ahlâk ve maneviyatın artık esamesi bile okunmuyor. İktidarın bizi getirdiği yer Sodom ve Gomore’ye bile rahmet okutacak derecede. Bebekler katlediliyor! Bebekler katledilip elde edilen gelirle alem yapılıyor! Bu çetede yüzlerce kişi mevcut. Korkunç durumu hayal edebiliyor musunuz? Ülkenin geleceği çalınıyor. İnsanlar sağlıklı olmak için para verdiği yerden el kadar bebeklerinin cenazeleri ile çıkıyor. Toplum freni boşalmış bir kamyon gibi tepe taklak gidiyor. İktidar ise sadece izliyor. Savcımız polise güvenmediği için operasyonu jandarma ile yapıyor. Bebeklerin öldürüldüğü bir ortamda Sağlık Bakanı gündem meşgul ediliyor diyor. İstifa etme erdemini bile yerle yeksan ettiniz. Milli Görüş’ün ön gördüğü ve uyguladığı politikalarda üretim, istihdam ve sanayi ne kadar önemliyse ahlak ve maneviyat da o kadar önemlidir. Ahlaksız toplumda iyilik barınmaz, emniyet olmaz, yükselme olmaz, gelişme olmaz.
55 YILDIR FETÖ İLE YAN YANA GELMEDİK HASRET ÇEKMEDİK
Elimize nereye atsak bir çete çıkıyor. İşte geçtiğimiz günde bir başta çete elebaşı hayatını kaybetti! Ölümüyle beraber, bir zamanlar karşısında el pençe divan duranlar; ‘iyi bilmezdik, ateşi bol olsun, kötü bilirdik’ mesajlarında adeta yarışmaya başladılar. Bizler iyi bilmediğimizde, iyi bilenler; çıkar ilişkileri bitince en yüksek perdeden hain demeye başladı. 28 Şubat sürecinde Erbakan Hocamız’a demediği kalmayan, sonraki süreçte Milli Görüş’e olan nefretini hiçbir zaman gizlemeyenlerin alamadığı tek kale, Milli Görüş kalesidir. 55 yıllık hareketimizin hiçbir döneminde FETÖ ile yan yana gelmedik, hasret çekmedik, birlikte yol yürümedik, ne isterlerse de vermedik! 28 Şubat sürecinde tam karşısında olduğumuz gibi, Ergenekon ve Balyoz davalarında da tam karşısındaydık. 15 Temmuz sürecinde de meydandaydık. Kısacası sizin çıkarınız bitince geldiğiniz yerin biz sahipleriyiz. Biz başından beri durduğumuz noktadan hiç ayrılmadık. Milli Görüş’ün hiçbir neferi FETÖ’ye övgü düzmedi. Milli Görüş kökü dışarıda, gözü vatan toprağında olan hiçbir oluşumun içinde olmadı, olmuyor ve olmayacak. Allah’a şükür ki alnımız ak, başımız dik. Bizler geçmişte uyardığımız gibi şimdi de uyarıyoruz; yürüdüğünüz yol yanlış bir yoldur ve bu yoldan dönün. Yarın tekrar aldatılmayın. Siz aldatıldıkça milletimiz bedel ödüyor. Siz aldanabilirsiniz, fakat biz bunun bedelini aziz milletimize ödetmeyeceğiz.
TERÖR BELASININ ÇÖZÜMÜNDE SAMİMİYSENİZ BİZ GÖVDEMİZİ KOYARIZ!
Konuşmamın başında tarihi dönüm noktalarından bahsetmiştim. Dünden beri bir dönüm noktası tartışması sürüyor. Tüm bunlardan önce, ben şunları hatırlatmak istiyorum! Birincisi; Türkiye, nevzuhur bir ülke değildir. Türkiye, genç bir cumhuriyettir fakat bin yıllık bir devlet geleneğinin üzerinde oturmaktadır. İkincisi; terör sorunu nedeniyle on yıllardır çok şey kaybettik. Zamanımızı kaybettik, kardeşliğimizi kaybettik. Evlatlarımızı kaybettik. Huzur ve güvenliğimizi kaybettik. Geleceğe ilişkin umutlarımızı kaybettik. Dolayısıyla Türkiye’yi yönetmek ve Türkiye üzerine konuşmak ciddi bir sorumluluk ister. Bu ülke ağzınıza her geleni söyleyebileceğiniz bir kabile devleti değildir. Bu topraklar el yükselterek üzerinde kumar oynayacağınız bir masa da değildir. Bu hatırlatmadan sonra şu uyarıyı yapmak isterim: Böyle bir Türkiye’nin kadim meseleleri günlük hesaplara kurban edilemez. Politika ve stratejisi küçük siyasi hesaplarla dizayn edilemez. İç politikaya dair matematik hesaplarla ülkemizin yaralarını kaşımaya, toplumun sinir uçlarıyla oynamaya kimsenin hakkı yoktur. Şimdi gelelim esas meseleye. Şunu açıkça ve gönül rahatlığıyla buradan beyan ediyorum: Biz; Türkiye’nin meselelerini çözmek gibi bir derdi olan herkesle otururuz, konuşuruz. Biz; her problemi, muhatabıyla meşru ve hukuki bir çerçevede müzakere ederiz. Dolayısıyla, hali hazırda toplumsal, siyasal ve hukuki karşılığı bulunan aktörler varken yeni muhataplar aramak iyi niyetli bir çaba değildir. Küçük hesapların bir yansımasıdır. Bu arayış, yeni cepheler açma arayışı, yeni kutuplaşma ve gerilimlerin temelini atmaktır. Öncelikle bu kimin planı? Cumhur ittifakının mı? ABD-İsrail ikilisinin mi planı? İkincisi dünkü davet Irak, Suriye, İran ve Türkiye'nin yaşayacağı yeni sıkıntıların bir fragmanı mı? Çok açık ifade edeceğim: Biz, ülkeyi değil kendi çıkarlarını merkeze alan her türlü hamlenin karşısında, milletimizin menfaatine olan her türlü çabanın yanında olacağız. Yani; bugüne kadar olduğu gibi bundan sonra da ‘Hayra motor, şerre fren olmaya’ devam edeceğiz. Kısacası; terör belası çözülecekse, samimi iseniz, elinizi taşın altına koyacaksanız, biz gövdemizi dağların altına koymaya hazırız. Yok eğer küçük hesaplar peşinde, milleti oyalıyorsanız; göreceksiniz bu millet terörü de sizi de bu memleketten temizler! Bizim abdestimizden şüphemiz yok! Kürt kardeşlerimiz bizi iyi tanır. Erbakan Hocamız’ı iyi tanır. Bütün milletimiz bizi iyi tanır. Sürecin nerede nasıl pişirildiğini bilmiyoruz ki tadını söyleyelim! Son olarak Sayın Numan Kurtulmuş'u ülke gündemini meşgul eden bu hadise ile ilgili olarak Mecliste kapalı oturum düzenlemeye davet ediyorum.”